DÜNYADA EĞİTİM (ÖĞRENİM-ÖĞRETİM) İÇİN KULLANILAN
3 (ÜÇ) TEMEL SLOGAN VARDIR!
ANCAK BUNLARIN HİÇBİRİ TÜRKİYE’DE
UYGULANMA-MAKTADIR…
1 |
SU-SES-SAYI |
SES-DİL-EĞİTİM |
2 |
SES TEMELLİ DİL |
ANADİL TEMELLİ EĞİTİM |
|
HECE ZAMANLI |
VURGU ZAMANLI |
.......
2023 - 2032 TÜRKİYE ‘DİL (SES) EĞİTİMİ’
2023 TÜRKİYE |
MEB, UZUN SÜREDİR YAPTIĞI YANLIŞIN FARKINA VARIP, DOĞRU DİL (SES) EĞİTİMİ İÇİN DÜĞMEYE BASACAK!.. |
2024 TÜRKİYE |
ANA SES ve YABANCI SES ÖĞRENİMİ TÜM OKULLARDA ÖĞRETİM (MÜFREDAT) PROGRAMINA UYGUN YAPILACAKTIR!.. |
2025 TÜRKİYE |
TÜRKİYE ''YABANCI DİLLE (DİLDE) EĞİTİM''İN BİR ALDATMACA OLDUĞUNU TÜM YÖNLERİYLE ANLAYACAK... TÜRKİYE ''SES TEMELLİ DİL'' VE ''ANADİL TEMELLİ EĞİTİMİ'' TÜM YÖNLERİYLE TARTIŞMAYA BAŞLAYACAK... |
2026 TÜRKİYE |
BEYİN, SES TEMELLİ DİL EĞİTİMİNE KARŞI TAMAMEN DUYARLI HALE GELECEK!..
|
2027 TÜRKİYE |
sesletim.com ve shwa.biz TÜRKİYE ve DÜNYA'DA GENİŞ KİTLELERE HİTAP EDECEK!..
|
2028 TÜRKİYE |
'SES'LET-İM ve EĞİTİM TÜRKİYE'DE BÜYÜK SORUN OLMAYACAK!..
|
2029 TÜRKİYE |
YABANCI'SES' ÖĞRENİMİ, ANA'SES' ÖĞRENİMİ KADAR KOLAY OLACAK!..
|
2030 TÜRKİYE |
BİLİNÇLİ TOPLUM 'YABANCI DİLDE EĞİTİMİ' ARTIK İSTEMEYECEK!.. 'ANADİL TEMELLİ EĞİTİMİN' ÖNÜ TAMAMEN AÇILACAK... |
2031 TÜRKİYE |
TÜRKİYE’DE YABANCI DİLDE EĞİTİM TAMAMEN SON BULACAK!.. YERİNE %100 SES TEMELLİ DİL EĞİTİMİ OLACAK... BU DA ANADİL TEMELLİ EĞİTİM DEMEKTİR... |
2032 TÜRKİYE |
HER FERD ANA UNSUR (SES) BİLİNCİ İLE İSTEDİĞİ DİLİ (SESİ) RAHATLIKLA ÖĞRENEBİLECEK!..
|
2025 TÜRKİYE
/'ses'letim/
TÜRKİYE ''YABANCI DİLLE (DİLDE) EĞİTİM''İN
BİR ALDATMACA OLDUĞUNU TÜM YÖNLERİYLE ANLAYACAK...
TÜRKİYE ''SES TEMELLİ DİL'' VE ''ANADİL TEMELLİ EĞİTİMİ''
TÜM YÖNLERİYLE TARTIŞMAYA BAŞLAYACAK...
..............................................
TÜRKİYE’DE ‘‘DİL=SES’’ EĞİTİMİNİ ENGELLEYEN KEMİKLEŞMİŞ HATALAR
ve
ÇÖZÜM YOLU...
Dil eğitimi, ülkemizde yıllardır çözülememiş en önemli sorunlardan biridir. Çok uzun süredir bu sorunun ötelenmiş ve çözülememiş olması, bu sorunu kemikleştirmiş, bir devlet sorunu haline getirmiştir. Burada, sorun, ana unsurdan (Ana ve Hedef dilin ses bilinci) kaynaklanmaktadır. Çünkü ana dilin ve yabancı dillerin ses bilinci (ana unsur, temel, öz) okullarımızda öğrencilere verilmemektedir.
Dillerin (Türkçe, İngilizce, Almanca...) ses sistemi=düzeni okullarda EKSİK ve YANLIŞ öğretildiği veya ses öğretimi okullarda hiç yapılmadığı için biz dilleri=sesleri öğrenemiyoruz, öğretemiyoruz, bilmiyoruz!.. Başka bir ifadeyle, okullarımızda yabancı dil eğitimi yapılırken, hedef dilin sesbilim (fonoloji-genel ses sistemi) bilgisi=‘ana unsur, temel, öz’ doğru ve uygun kullanılmamaktadır. Daha ana unsurun ne olduğunun farkında değil Türkiye!..
Halbuki dilin asıl kaynağını oluşturan seslerin değiştirilmesi veya başka dillerden alınması mümkün değildir. Bu konuda zorlama olursa dili kullanan insanlar arasında anlaşmazlıklar doğar, çünkü dilde zorlama olmaz. Her dil, kendi kuralları içinde yaşar ve gelişmesini sürdürür. Bir dili, diğer bir dilden ayıran en temel faktör, o dilin ses sistemidir, düzenidir.
Örnek: Türkçe, ‘vurgu zamanlı’ İngilizce gibi öğretilebilir mi? Bu düşünülemez, uygulanması bile teklif edilmez, edilemez. Sonuçta İngilizce de, ‘hece zamanlı’ Türkçe gibi öğrenilemez, öğretilemez. Ancak Türkiye’de –ne zamanlı- dil eğitimi yapıldığı belirsiz!..
Dilin hammaddesi, temel yapı taşı olan ‘ses’, Türkiye’de sadece telaffuz olarak algılanmaktadır, görülmektedir. Doğru telaffuz, temel malzemesi ses olan dilin, ancak ve ancak yan unsurudur. ‘Ses’, ise dili meydana getiren ana unsurdur. Dil ile ilgili diğer tüm olaylar ise yan unsurdur. Tüm yan unsurlar gücünü ana unsurdan alır. Okuma, yazma, konuşma, dinleme... becerilerinin özü sestir. ‘Ses’ sadece konuşmayı (telaffuzu) etkiler demek, gerçek İngilizceden veya bilimden uzaklaşmaktır. Başka bir ifadeyle, İngilizcenin sadece tek yönüne odaklanmak demektir. ‘Ses bilinci’ okuma, yazma ve dinlemeyi en az konuşmayı etkilediği kadar etkiler. Sayılar nasıl matematiğin her dalını etkiliyorsa, ‘sesler’ de dilin her yönünü etkiler.Bir dilin kendine özgü ‘sesleri’, o dilin anayasasını oluşturur. Bir ülkeyi ayakta tutan o ülkenin anayasasıdır, bir dili ayakta tutan o dilin sesleridir.
İlk ve orta öğretim anadil ve yabancı dil dersi öğretim programı gereği, ses öğretimi yapılmak zorundadır. Ancak okullarımızda anadil ve hedef dilin sesletim öğretimi yapılmamaktadır. Sesletim öğretiminin yapılıp yapılmadığı da denetlenmemektedir. Bir dilin genel ses sistemini, dil öğretmenleri özel alan bilgisi olarak bilmek zorundadır. Ancak Türkçe dil öğretmenleri, Türk yabancı dil öğretmenleri, eğitim denetmenleri... anadil ve hedef dilin genel ses sistemini yeterince bilmemekte, bilimden uzak ve yanlış sesler kullanmaktadırlar.
Gelişmiş ülkelerde bir dil öğretilirken (hangi dil olursa olsun=anadil, hedef dil) ses bilincinin kazandırılması esas olup ilk önce öğrencilere ses bilinci verilmektedir.
Bir dilin ses bilgisi, o dilin şifresidir, anayasasıdır. Beyin, hedef dilin ses sistemini mutlaka kabul etmelidir. (Ses bilincinin erken yaşta verilmesi) Bunun için, ana dil ile hedef dil arasındaki ses ayrımlarını bilmek zorundadır. Ses bilinci verilmeden bir dili öğretmek, öğrenmek dilcilik tekniği bakımından mümkün değildir.
Eğer yapılmaya çalışılan bir işte ciddi bir problem, çözülemeyecek kadar ciddi bir sorun, var ise bu, o işin kesinlikle (%100) özündedir (ses).
YÜZBİNDEN fazla araştırma ve ONLARCA deneysel çalışma sonucunda ‘SESLE BAŞLAYAN ve SİSTEMLİ SES EĞİTİMİ ALAN’ bireylerin dili kolaylıkla öğrendikleri belirlenmiştir... |
YAPILAN ARAŞTIRMALARDAN ÖRNEKLER:
*Beynin, kelimeyi bir bütün olarak değil de, ses dizimine bağlı olarak algıladığı, (Gh. Wettstein, Badour, 2006)
*Çocukların kendi kendilerine ses bilincini edinemedikleri, ses bilincinin bir plan dahilinde öğretilmesi gerektiği, (Riben, Perfetti, 1989)
*Alfabetik dillerde ses bilinci eğitiminin zorunlu bir öncelik olduğu, hatta bunun öğrenmenin kalbi olduğu, (Ziegler, Goswami, 2005)
*Ses bilinci çalışmalarına çok erken yaşlarda başlanması gerektiği, (Stanke, 2001)
*Sözlü dil ile yazılı dil arasında vazgeçilmez bir ilişki olduğu, (Bentolila, Gombert, 2005).
*Ses-şekil (harf) ilişkisini keşfetmenin zorunlu olduğu, ortaya çıkmıştır. (Sprenger, Charolles, 2003)
*İngilizcede yaklaşık % 84 SES UYUMU vardır. (Approximately % 84 of English words are phonetically regular. (Wiley Blevins, 1998)
*Anadil eğitimi, yabancı dil eğitiminin en önemli yan unsurlarından biridir. (Sedat Erdoğan, 2012)
Kendim, öğrencilik hayatımda ses’le ilgili hemen hemen hiçbir şey görmedim; binlerce öğrenciye sordum, ses öğretimini görmediklerini söylüyorlar; binlerce öğretmene sordum, ses öğretimini yapmadıklarını söylediler; birçok denetmene ses öğretiminin neden yapılmadığını sordum, onlarda bu işi neden kurcaladığımı (sende yapma dercesine) sordular; birçok müdüre ses öğretiminin yapılması gerektiğini anlattım, onlarda anlamsız anlamsız yüzüme baktılar; velilere ses bilincinin dil eğitiminde olmazsa olmaz olduğunu anlattım, onlarda çekindikleri-korktukları için bir şey yapamayacaklarını söylediler; üniversitelere gidip yabancı dil hocalarıyla ses öğretimini konuştum, onlarda ses öğretiminin çok önemli olduğunu ancak tam anlamıyla sesleri öğrenmedikleri-bilemedikleri için ses öğretimini yapamadıklarını (sıkılarak) söylediler. Böyle öğrenim-öğretim olmaz...
GRAMER = SES, HECE, KELİME, CÜMLE den oluşur. |
Ülkemizde doğru dilbilgisi=gramer öğretimi yapılmadığı için anadil ve yabancı dil eğitimi inanılmaz derece zayıftır. Türkiye’de sadece gramer bölümünün cümle kısmı (%25) yapılmaya çalışılmaktadır. Bu da cümle ezberlemekten öteye gitmemektedir. Ancak birçok devlet yetkilisi, okullarda sadece gramer öğretimi yapıldığı için anadil ve yabancı dil eğitiminin kötü olduğunu dillendirmektedir. Bu inanılır gibi değil! Okullarda sadece cümle kısmı yapılmaktadır... SES, HECE...YOK. Türkiye’de ‘ses’ gramerden bile sayılmamaktadır!.. Halbuki cümle, kelime ve heceyi denetleyen SES tir.
NOT: Hemen hemen her yere başvurmama rağmen, herkes bu konuda fazla birşey yapamayacağını belirtti!.. Çünkü ‘sorun’ artık KEMİKLEŞMİŞ durumda...
‘Hece zamanlı’ Türkçe |
‘Vurgu zamanlı’ İngilizce |
......
Prof. Dr. OKTAY SİNANOĞLU'na ait ilginç sözler
"...Ben baktım, Türk Bayrağı, Atatürk karşımda, cam çerceveli olduğu için bayrağın üstünde kendi yansımamı görüyorum. İçimden yemin ettim, dedim ki:
Gideceğim ve orada söz sahibi olacağim, ondan sonra gelip o namussuzlarla burda uğraşacağım. O zaman anlamıştım ki burada kalırsam Amerika'nın kölesi olurum, oraya gidersem Amerika'nin efendisi olur, buraya gelip onlarla daha rahat mücadele ederim. Ve işte bizi gönderdiler..."
"...Yeni bulduğum kuvvete, etkiye bir isim koymalıydım. Kuvvetin mahiyeti şöyle ya , DNA molekülleri suyu tutacaklarına birbirlerini tutmayi tercih ediyorlar, yani sıvıdan kaçıyorlar, o yüzden alanlarını küçültüyorlar, çift sarmal oluyor. Sonunda solvent ten solvo dedim, 'kacar, korkar' anlamında da 'fobik ' dedim, 'solvofobik' oldu..."
"...Hicbir zaman Amerikan vatandaşı olmayı düşünmedim. Aklımdan dahi geçmedi. Ben atalarımdan beri Türk kimliğimle varım. Ne yaptıysam o sayede yaptım. Ona buna yaranayım diye değil. Otuz yılda bak milleti ne hale soktular. Şimdi de 'açlıkla' terbiye ediyorlar. Ayarlı basının köşe yazarlarından biri geçenlerde Avrupa Birliğine girmenin yaralarından diye 'O zaman bu ay yıldızlı pasaport ile Avrupa kapılarına gitmenin utancından kurtulacağım' diyor. Tanrı, bu millete acısın..."
"...Yıldız Teknikte kimyada bir takım hanımlar var beyler var, profesör, doçent. Dışarıda da vardır. Burada da var, entrikalar döner, ona buna köstek olurlar. Birkaçı dedikoducu belli odama geliyorlar. Herkeste dahili telefon var. Ankara'ya bile telefon edemiyorsun, bilgisayardan bağlanamıyorsun. Bölüm başkanlarının telefonları vardı, onlar da benim yanımda ya. Şuraya bir telefon bulun bari dedim. Bilgi çağındayım diyorsunuz daha telefon çağına gelmemişsiniz diyorum. Bilgisayara telefonu bağlayamıyorsun. İnternet yok. Üç dört yıl bağlantı kurulmadı. Hüseyin Afşar'a (bölüm başkanı) bari bir telefon bulun dedim. Bana direk telefonundan paralel hat çektirdi. Bazen o yokken arıyorlar, telefonu açıp sekreteriyim diyorum. Bölümde iki tane meraklı hanım var, ortalıkta dolaşıp dedikodu yapıyorlar. Bunlar bir gün odama geldiler o sırada da telefon çaldı. Bu ne dediler. Ben de saf saf telefon dedim. Ertesi gün geldim, makas attırıp kestirmişler, koridordan teli kesmişler. Ben de zannediyorum ki, ben bunlar için fırsatım, öyle konular var ki dünyada herkes gelmiş, Yale'de benden öğrenmiş; Rusya'sından, Doğu blokundan , Avrupasından. Ben ayaklarına gelmişim, yeni bir şey öğrenin, yapın. Yok. Özel ders açtık, yepyeni şeyleri dünyada ilk defa anlatıyorum, dışarda herkesin benden öğrenmek istediği şeyleri Türkiye'de Türkçe anlatıyorum. Alakası olmayan, fizikten matematikten insanlar geliyor, asıl gelmesi gerekenler yok!.."
"...ABD içinden çok göçmüş bir ülkedir, tabii pat diye göçmez, arada bir canlanır, tekrar bir şeyler olur ama içinden çok zayıf tarafları vardır. Dünyada en büyük borcu olan devlet mesela. İç ve dış. Ama bir devingen tarafı vardır, arada birşey çıkarırlar bir sene öyle idare ederler, sonra yine inişe geçerler. Öyle pek göründüğü gibi bir güç değildir..."
"...GENÇLER, Türkiye' de adet haline gelmiş göstermelik işlerden kaçının. Sırf üniversite bitirdi desinler diye, ananız babanız Amerika'da mastır yaptı diye öğünebilsin diye yükseköğrenime gitmeyin. Sonunda ancak kendinizi kandırırsınız. Temel gayeleriniz, kendinizin ufak çıkarları ötesinde, kendiniz dışında, bu ülke, bu ulus, Türk dünyası, Avrasya, insanlık için olsun. Yüksek hedefleriniz için çalışın. O zaman, kendi durumunuz da kendiliğinden düzelecektir. Maddiyat ile maneviyati dengeleyin. Formülünüz 'bilim' + 'gönül'dür. Bu iki kanadın biri eksik olursa ne kendinize ne de insanlığa hayrınız dokunur.’’
KURTULUŞ SAVAŞI
Dilimize olan son saldırının altında yabancı dille eğitim temel silah olarak yatar. Yapılacak çok şey var. Hemen yapılabilecekler:
1) Kamuoyu yabancı dil yalnız böyle öğrenilir diye aldatılmıştır. Konunun vahametini kavrayanlar çevrelerindeki herkese, velilere, eğitimcilere, halka gerçeği anlatsınlar. Hazırlık sınıfı diye bir uygulamanın başka ülkelerde olmadığını, bunun büyük bir israf olduğunu duyursunlar.
2)Hangi yabancı dillerin hangi mesleklerde faydalı olduğu, ne tarz öğrenilmesi gerektiği tespit edilsin. Meselâ, gezi ("Turizm") rehberliği, konukevi yöneticiliği yapan kişilerin İngilizce,Fizik,Matematik terimleri bilmediği gerekmediği gibi, bilimcinin de sokak İngilizcesi'ni bülbül gibi bilmesi değil, kendi mesleğini takip edecek kadar, yabancı bilim dilini bilmesi yeterlidir. Asıl bilmesi gereken matematiktir.
3) İnsanlar, yeni seçilen bakanlar, vb. yalnız yabancı dil bilmeleriyle methedilmemeli, matematik, bilgisayar yazımın dilleri, iktisat, felsefe, Türk lehçeleri, mühendislik vb. bilgi yetenekleri için övünmelidir.
4) Hukukçularımız yabancı dil ile eğitimi anayasaya aykırı olduğu açısından(eğitim resmi dilden olur) gereken mercileri uyarmalı, hatta toplu davalar açmalıdırlar.
5) Orta ve yüksek öğretimin tümünde yabancı dille eğitim devlet tarafından yasaklanmalıdır. Hatta yabacı misyoner okullarında bile (Robert Kolej, Sen Joseph vb.) eğitim dili tümüyle Türkçe olmalı, yabancılar bu okullarında ayrı yabancı dil dersinde takviyeli, yeni ve hızlı yabancı dil öğrenme yöntemleri ile faydalı olmalıdırlar. Eğer bu değişikliğe yanaşmazlarsa gerçek gayeleri daha da açığa çıkacaktır. Özel veya devletin tüm okullarında abancı diller ayrıca yeni verimli yöntemlerle öğretilmeli yaz kursları açılmalı, kamuoyu düzeltilmeli, hazırlık sınıfı uygulaması kesinlikle kaldırılmalıdır.. Eğer devletin fazladan bir-iki yıl daha çok okunacak deniyorsa, hazırlık yılında her öğrenci, seçeceği meslek ne olursa olsun, matematik, bilgisayar kullanım ve yazılımını öğrenmelidir. İşte o zaman her ülkenin gerisinde değil önünde oluruz. Çünkü öğretilen İngilizce sadece züppelik, "rock and roll"culuk dilidir. Gerçek bilim dili matematiktir.
6) Partisinin sağ veya sol edebiyatı ne olursa olsun iktidardakiler ve hükümetleri gerçekten Türkiye, Türk dünyası ve Türk halkının beka ve çıkarını en ön plana almalıdır. Bu anlamda millî olmalıdır. Peki öyle oldukları nereden belli olacak? Anlamanın kolayı var. Türkiye ve Türk dünyasının baş sorunu eğitim ve eğitim dili sorunudur. Bu konuya eğilmeye, kesin önlemler almaya yanaşmayan bir iktidar millî olamaz; lâfları ve giysileri ne olursa olsun.
7) Konuşurken İngilizce lâflar katmak övünülecek bir şey değil, ayıplanacak olmalıdır. Böylelerine bu kibarca hissettirilmelidir.
8) Belediyeler, sorumlu kuruluşlar, işyeri ya da dükkânları güzel Türkçe isimler koymaya teşvik etmeli, yarışmalar açmalı, törenlerle ödüller dağıtmalıdırlar. Buna rağman aşağılık duygusu hastalığından veya Türk diline gizli düşmanlıktan kurtulamayanların ruhsatları verilmemeli veya yenilenmemeli, yabancı dilden adlarla manen her gün yara bere içinde bırakılmamız önlenmelidir.
9) Keza millî iktidarın yetkili mercileri basın-yayında dergi, gazete, TV, radyo isimlerinin Türkçe olmasını Madde 8'deki önlemlerle sağlanmalıdır.
10) Dergilere abone olanlar, yayımcılara toplu, çok imzalı mektuplar yazmalı, isim Türkçeleşmediği takdirde abone olmayacaklarını bildirmelidirler. Keza, ilan verenler de TV olsun, gazete olsun önce ricada bulunmalı, olmazsa ilan yoluyla olan parasal kaynağı keseceklerini belirtmelidirler.
11) Anglolaştırma yolunda dış kaynakların 1970'lerde başlattığı masum görünüşlü, sessiz fakat son derece etkili bir yöntem de "T-shirt" dedikleri mintan seferberliğidir. Gençlerin üzerindeki üstleri İngilizce yazılı çoğu da açık-saçık anlamlı (hatta Amerikan bayraklı!) bu gömlekler önemli birer beyin yıkama aracıdırlar. Şimdi bu silahı tersine çevirmeliyiz. Esnaf, küçük imalatçı kuruluşlar bu konuda toplantılar yapmalı, önce bu yazı ve resimlerin kimlerce sokuşturulduğu saptanmalıdır. İngilizce bile bilmeyen bazı imalatçı ve esnafa bu yazıları kim veriyor? Dış ülkelerde aynılarına rastlamıyorum. Şimdi yetenekli çizimcilerimize esnaf güzel Türkçe yazılı resimler çizdirsinler, bunlar da başarıyla millî kültüre, Türk okulları ve evrenkentlerine(üniversite) özendirecek sunuşlar olsun. Para kazanılırken millî bilince, dile zararı değil, faydası dokunsun.
12) Türk dünyasının bekasını isteyen, Türk dilini seven herkes, diğer siyasi ülküsel görüşleri ne olursa olsun, dilimizin, eğitimimizin kurtarılmasını en önemli, birinci millî dava olarak görmeli, önce bu davayı hep birlikte halletmek için birleşmelidirler. Bu arada, şimdiki Türk Dil Kurumu'nun "Osmanlıca"yı unutulmaktan kurtarmış olan değerli dil ve edebiyat şahsiyetleri, yıllarca uzak Türk lehçelerinin sözcüklerini hazırlamış, Türk bilim ve teknik diline gerçek Türkçe'den güzel terimler türetmiş bu sefer de "sağcı" veya "solcu"ya kızıp "Anglomanlıca"yı körüklememiş eski TDK uzmanlarıyla barışmalı, hep birlikte gerçek Türkçe bilim dilinin geliştirilmesi ve de Türk dünyasının ortak yazı dilinin, ortak Türkçe bilim dilinin bir an önce sağlanması için çalışmalıdırlar. Yoksa Türk dili, lehçeleriyle beraber, Anglo-Sakson, Rus ve İran'ın "böl ve fethet" siyasetine kurban gidebilir. Osmanlıca-ÖzTürkçe diye anlamsız kavgalar, aslında gene anlamsız "sağ-sol" dış kaynaklı kavgaları ile dilseverlerimiz bölünürken, İngiliz atını alan sessizce Üsküdar'ı geçiyordu. Ama şimdi, halkımız dahi bu, gece yarısı ilerleyen düşman atlısını ay ışığında gördü, fark etti. Onun için, on bin yıldır nice badireler atlatmış olan Türk dili ailesi gene muhakkak kurtarılacaktır. Bu en büyük ve en şerefli kurtuluş savaşı Türk dünyasını her köşesinden başlamıştır. Türk dili yalnız kurtulmayacak, o nadir matematiksel yapısıyla dünyanın da bilim dili olacaktır.
(PROF. DR. OKTAY SİNANOĞLU)
...
Yiğit Bulut
7 yaşında almış adam seni,
35 yaşında başka bir şey düşünemezsin!
İçimizdeki işgalciler: Devşirmeler
Türkiye’de yabancıların faaliyetleri konusunda uzman isimlerden Prof. Dr. Necmettin Tozlu, vahim tabloyu Star’a anlattı: Batı, zihniyetini küçülttüğü devşirmelerle bizi içeriden vuruyor.
Türkiye’de yabancı ülkelerle bağlantılı eğitim kurumları ve kişilerin ülke aleyhine faaliyetlerine dikkat çeken Prof. Dr. Necmettin Tozlu, “Yabancı okullar ile sözde sivil toplum örgütü veya çevreci dernek ve vakıflar, zihniyetlerini küçülttükleri aydın, gazeteci, bürokrat ve siyasetçilerle Türkiye’nin Batı’ya bağımlı kalmasını istiyor” dedi.
Türkiye’deki yabancı eğitim kurumları ve faaliyetleri konusunda uzman olan Bayburt Üniversitesi Rektör danışmanı Prof. Dr. Necmettin Tozlu, Türkiye’de yabancı devletlerin bazen okullar, bazen diplomatlar aracılığıyla dinden siyasete ve ekonomiye kadar sayısız alanda misyonerlik faaliyetleri yürüttüğünü söyledi. Prof. Tozlu, Türkiye’de ‘Devşirilmiş kuşaklar’ yetiştirilmeye çalışıldığına işte böyle dikkat çekti:
SİZ ARTIK O’SUNUZ
“Eğitim kurumlarındaki yabancı ülke misyonerleri, zamanın şartlarına göre strateji değiştirip faaliyetlerini sürdürürler. Evvela bir zihniyet dönüşümü sağlıyor. Zihniniz dönüştüğünde zaten siz o’sunuz demektir. İslami ahlakla yetişmiş bir adamı Hıristiyan yapamazlar.
GAZETECİ, ÇEVRECİ...
Ama öyle şartlar hazırlanır ki sizde bir zihniyet değişimi olur. Bu gelişmemiş ülkelerde çok daha kolay oluyor. Ama belli bir temeli olan ülkelerde işte bu eğitim süreci devreye giriyor. Batılı ülkelerin misyonerleri sadece Hıristiyanlık için faaliyet göstermiyor. Bazen bir öğretmen, bazen bir doktor, bazen de diplomat kılığındalar. Bazen sanatçı, bazen çevreci, bazen sivil toplum örgütü, bazen akademisyen, bazen dernek, bazen vakıf, bazen aydın görünümündeler. Eğitim ve finans alanında, arkalarında çok ciddi destek olmasa başarılı olamazlar. Sıkıştıkları noktada yabancı ülkeler direkt devreye girerek siyaseten ya da diplomasi ile önlerini açıyor.”
Türkiye’nin güçlenmesini istemiyorlar
Prof. Tozlu, “Neden bizi devşiriyorlar?” sorusunun cevabını ise şöyle veriyor: “Çünkü Türkiye, Ortadoğu ve İslam dünyasında potansiyeli olan dünyadaki tek ülke. Çin’in, ABD’nin gücü var ama bölgede böyle bir potansiyeli yok. O yüzden Türkiye’nin güçlenmesini istemiyorlar. Her zaman onlara muhtaç hale getirmeye çalışıyorlar. Şu anda tüm Batı aleminin amacı bu. Zihniyetimizin küçültülmesi, toprağımızın küçültülmesinden daha feci. Önce zihnen bağımsız olmamız lazım. Onların okulları kadar güçlü okullarımızın, onlardan daha güçlü dernek ve vakıflarımız olması lazım. Aydınımızın, gazetecimizin, profesörlerimizin, yöneticimizin bir derdi, ideali olacak. Milli ve güçlü ülke derdi olmalı. Dil, vatan, din derdi olmalı. Devşirilmiş zihniyetlerin kurtarılması lazım.”
Tarihten acı itiraf örnekleri
Yabancı uyruklu okullardan devlet yöneticilerinin çıkmasının çok acıklı bir durum olduğunu söyleyen Prof. Dr. Necmettin Tozlu sözlerini şöyle tamamladı: “Tarihe bir bakın. Robert Kolej yöneticilerinin kendi hatıratlarında itiraflar var. Osmanlı’dan Bulgaristan’ı ve Ermenistan’ı çıkarıp devlet yapan Robert Kolej’dir. Bugün de Türkiye’nin dil birliğinin yıpratılması, küçültülmesinde bu azınlık okul ve kurumlarının çok büyük etkisi var. Türkiye Batılıların değimiyle ‘take-off’ (Uçuşa hazır) konumunda bir uçak gibi ama başını kaldırarak kalkınması ve bölgeye liderlik etmesini istemiyorlar. Bu yabancı okul ve vakıflarla zihnen devşirilmiş kişilerle bizi engellemeye çalışıyorlar.”
Aydınlara bakın!
Günümüz aydınlarının durumuna dikkat çeken Prof. Tozlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Üzerimizden envai çeşit devşirme kullanıyor. İçimizde sözde bir aydın grup oluşturuyorlar. Okullarda misyonerlik çalışması yapıyorlar. Dernek ve vakıflar üzerinden kendi ülkelerine davet ettikleri STK temsilcilerine paye veriyorlar. Allah aşkına, aydınlarımızın düşüncelerine, sözlerine bir bakın. ‘Batı yapar, biz yapamayız’. Hep onların, Batılıların paralelinde gidiyorlar. Amaç Türkiye’nin güçlenmesini engellemek
Türkiye solarsa sulayın büyürse budayın
Dış politika yazarlarının duayenlerinden gazeteci Mustafa Necati Özfatura, Emperyalist güçlerin Türkiye’ye yönelik politikalarını, Türk ve İslam düşmanı İngiliz devlet adamı Churchill’in vasiyeti doğrultusunda belirlendiğini yazdı. Özfatura, Churchill’in “Türkiye solarsa sulayın, büyürse budayın” mesajı verdiği vasiyetini şöyle özetledi: “Türkiye Batı’nın emrinde ve hizmetinde olarak Batı’nın tayin ettiği gücü aşmamalı. Zayıflayınca desteklenmeli. Varsayalım gücü aşırı artarsa Orta Doğu’da, Balkanlar’da ve de Kafkasya’da Osmanlının boşluğunu doldurmaya asla müsaade etmemelidir. Türkiye’nin aşırı güçlenmesini önlemek için her çareye başvurulmalıdır. Bu işte Batı sahnede yer almamalıdır. Milli ve manevi değerlerden koparılarak Batı kültür potasında eriyen aydınlar, etnik ve mezhep kışkırtmaları, ideolojik ve iktidar kavgaları ile aşırı güç çökertilmelidir.”